Merhaba,
1957 yılında Ablam Kanlıca’da Saatçi Tevfik Beyin ortanca oğlu Turhan Dirin’le evlenip, ilk fotoğrafta görülen İsmail Ağa ( o zamanki adıyla Yoğurtçu Şevket (Sipahioğlu)) ile ilerisindeki Yoğurtçu Sabri arasındaki yalıya gelin gidince benim de Kanlıca serüvenim başlamış oldu.
Yaz aylarında İskele Meydanı ve bitişiği Şevketin Yoğurtçu dükkanı tüm canlılığın merkeziydi. Akşam üzeri orada buluşulur, sohbet edilir, yoğurt yenir,kahve içilirdi. Yoğurt Kanlıca sırtlarındaki mandıralarda yapılırdı. Tadının o kırlardaki otlarla beslenmiş ineklerin sütünden geldiğine inanılırdı,hakikaten de çarşı yoğurdundan çok farklı olurdu.
Yaz aylarının en büyük eğlencesi, gündüz genellikle Körfez’de sandaldan girilen deniz, her iki akşamda bir değişen, geçmiş vizyonun Batı filmlerinin gösterildiği bahçe sinemasıydı.Benim en büyük eğlencelerimden biri de gelen geçen transit gemilerin dalgalarının yoğurtçuda yarattığı paniği seyretmekti.Tecrübeliler oturdukları yerde ayaklarını kaldırarak vartayı atlatırlardı, ama acemiler panikleyip ayağa kalkınca akşam ıslak ayakkabı ve çoraplarla eve dönerlerdi.
Sessizce, sadece kaptan kumanda çınçınlarının ve pervane köpüğünün sesi duyulan Şirketi Hayriye mirası,zarif buharlı gemiler, iskeleye yanaşır. Semtin bıçkın gençleri denizden gemiye tırmanıp üst güverteden suya atlarlardı. Hele Beykoz maç kazanmışsa maçtan dönen taraftarların şamatası etrafı çınlatırdı.
Yazın aksine kışın dingin bir hayat sürdürülürdü. Tek eğlence İstanbul Radyosu yayınları. Sabahları Çubuklu’dan gelen vapur, taş mektebe gelirken düdük çalar, eniştem kahvaltı sofrasından kalkıp iskeleye çıkardı.Vapurda herkesin yerinin belli olduğundan bahsederdi. Akşamları yine Eminönü’nden binilen vapurla eve gelinirdi.O zamalar Cumartesi günleri de işe inilir, öğleden sonraları Beyoğlu’nda buluşulup haftanın filmlerinden biri seçilirdi.Kanlıca yalılarında hep mümtaz şahsiyetler otururdu. Ama o yıllarda en büyük dikkati Erol Simavi yalısı çekerdi. Erol Simavi Kanlıca’ya , Kanlıcalı gençlerin iş bulmasına çok büyük yardımları olduğunu duyardık.
Ramazan aylarında Mimar Sinan eseri olan İskender Paşa Cami dolardı.Caminin ahşap son cemaat yerinin sonraki yıllarda ilave edildiği söylenir. Ezanı yaşlı müezzin bizzat minareye çıkarak okur, bazen belki sesi duyulurdu. Bir yaz Zeki Müren Körfez’deki yalılardan birisini kiralamıştı ve
kriskraftı (rürat motoru) ve bodi gardlarıyla sık sık yoğurthanelerin önüne bağlanırdı.Sonradan Şile’de ev aldığını duyduk.Bir dönem böyle geldi,geçti.Sevgiyle kalın…
1957 yılında Ablam Kanlıca’da Saatçi Tevfik Beyin ortanca oğlu Turhan Dirin’le evlenip, ilk fotoğrafta görülen İsmail Ağa ( o zamanki adıyla Yoğurtçu Şevket (Sipahioğlu)) ile ilerisindeki Yoğurtçu Sabri arasındaki yalıya gelin gidince benim de Kanlıca serüvenim başlamış oldu.
Yaz aylarında İskele Meydanı ve bitişiği Şevketin Yoğurtçu dükkanı tüm canlılığın merkeziydi. Akşam üzeri orada buluşulur, sohbet edilir, yoğurt yenir,kahve içilirdi. Yoğurt Kanlıca sırtlarındaki mandıralarda yapılırdı. Tadının o kırlardaki otlarla beslenmiş ineklerin sütünden geldiğine inanılırdı,hakikaten de çarşı yoğurdundan çok farklı olurdu.
Yaz aylarının en büyük eğlencesi, gündüz genellikle Körfez’de sandaldan girilen deniz, her iki akşamda bir değişen, geçmiş vizyonun Batı filmlerinin gösterildiği bahçe sinemasıydı.Benim en büyük eğlencelerimden biri de gelen geçen transit gemilerin dalgalarının yoğurtçuda yarattığı paniği seyretmekti.Tecrübeliler oturdukları yerde ayaklarını kaldırarak vartayı atlatırlardı, ama acemiler panikleyip ayağa kalkınca akşam ıslak ayakkabı ve çoraplarla eve dönerlerdi.
Sessizce, sadece kaptan kumanda çınçınlarının ve pervane köpüğünün sesi duyulan Şirketi Hayriye mirası,zarif buharlı gemiler, iskeleye yanaşır. Semtin bıçkın gençleri denizden gemiye tırmanıp üst güverteden suya atlarlardı. Hele Beykoz maç kazanmışsa maçtan dönen taraftarların şamatası etrafı çınlatırdı.
Yazın aksine kışın dingin bir hayat sürdürülürdü. Tek eğlence İstanbul Radyosu yayınları. Sabahları Çubuklu’dan gelen vapur, taş mektebe gelirken düdük çalar, eniştem kahvaltı sofrasından kalkıp iskeleye çıkardı.Vapurda herkesin yerinin belli olduğundan bahsederdi. Akşamları yine Eminönü’nden binilen vapurla eve gelinirdi.O zamalar Cumartesi günleri de işe inilir, öğleden sonraları Beyoğlu’nda buluşulup haftanın filmlerinden biri seçilirdi.Kanlıca yalılarında hep mümtaz şahsiyetler otururdu. Ama o yıllarda en büyük dikkati Erol Simavi yalısı çekerdi. Erol Simavi Kanlıca’ya , Kanlıcalı gençlerin iş bulmasına çok büyük yardımları olduğunu duyardık.
Ramazan aylarında Mimar Sinan eseri olan İskender Paşa Cami dolardı.Caminin ahşap son cemaat yerinin sonraki yıllarda ilave edildiği söylenir. Ezanı yaşlı müezzin bizzat minareye çıkarak okur, bazen belki sesi duyulurdu. Bir yaz Zeki Müren Körfez’deki yalılardan birisini kiralamıştı ve
kriskraftı (rürat motoru) ve bodi gardlarıyla sık sık yoğurthanelerin önüne bağlanırdı.Sonradan Şile’de ev aldığını duyduk.Bir dönem böyle geldi,geçti.Sevgiyle kalın…