PAŞABAHÇE'DE BAŞLAYIP KANLICA'DA DEVAM EDEN ANILAR SİLSİLESİ-P.G.
Bundan kırk üç yıl öncesi..yer eski İstanbul…Paşabahçe..İki,üç katlı cumbalı evlerin yan yana dayanıştığı ,karşıdan karşıya bakıştığı zamanlar..Gece,gündüz boğazın eşsiz güzelliğini seyreden,soluyan ruh sahibi güzel evler ve içinde yaşayan o güzel,asil insanlar…Rodoşose kaplı,Arnavut kaldırımlı hafif bir yokuşun sağındaydı bahçeli,ahşap evimiz…Asmamız,dut ağaçlarımız,yaramazlıktan bilmem kaç kere düştüğüm kızılcık ağacımız..Kocaman anahtarlı kapısından içeri girince büyük bir taşlık karşılardı bizi.Yazın sıcağından kendimizi içeri attığımız zaman kendiliğinden serin,loş,güneş hüzmeleriyle bizi karşılayan o ev benim cennetimdi..Çocukluğumu çok özlüyorum bazen..O evde geçen,yazlar,kışlar,baharlar bambaşkaydı.Çok güzeldi.
Ne şanslıymışım ki o tarihlerin,o anlamlı zamanlarında geçmiş çocukluğum..Taş aynalar,konsollar,gül ağacında aslan ayaklı masalar,möbleler,fernozlar,pirinç karyolalar,kadife kaplı berjerler,üzerinde kahve pişen mangallar,çini sobalar,tel dolaplar ve onlara nisbet yaparcasına artık biz varız diyen Amerikan koca saplı buzdolabı,merdaneli çamaşır makinesi. hiç bir akşam unutmadığı,daha kapıda cebinden çıkarttığı gofretimle gelirdi dedem.Nur içinde yatsın.Vefat ettiği güne kadar,traşsız,kravatsız görmediğim,yüksek sesini duymadığım asil dedem..Mercanda atölyesi vardı dedemin..Torna,tesviye atölyesi..Cumartesi günleri anneannemle giderdik.Dedemle buluşur,Mısır çarşısında alışverişe çıkardık.Buram buram tarih ve baharat kokuları arasında yapılan alışverişler,zevkle,mutlulukla,huzurla…Sonra Atalar mağazasına uğranırdı,mutlaka,benim için muhakkak birşey alınırdı.Ya bir elbise,ya bir etek..O yaşlarda gördük,giydik,kıymet bildik,şımarmadan..Beyoğlu..Benim çocukluğumun bir başka anlamlı yeri..Mevsimine,modasına göre,ihtiyaca göre alınan kumaşlar…Güpürler,jarseler,ipekler,yünlüler..Rum terzimiz Tenye hanım..Ayın belirli günleri eve dikişe gelirdi.Üç,dört gün evde dikiş telaşı olurdu.Alt kattaki mutfağın hemen yanındaki bahçeye bakan odada yaşanırdı bu telaşlar..Odanın ortasında ki aslan ayaklı gül ağacı masanın kadife örtüsü üzerine anneannem kollu Singer makinesini getirir,nazikçe koyardı.Tıkır,tıkır makine sesi sarardı bütün evi.Tayyörler,döpiyesler dikilirdi.O zaman öğrenmiştim tayyörle,döpiyesin farkını.Birgün Tenye hanım herkesle vedalaştı,ağlayarak gitti ve bir daha gelmedi.Anneannem ahretliği Belkıs teyzeye anlatırken duymuştum.Yunanistan’a zorla göndermişler.O zamanki özel komşuluklar..Nezaketli,mesafeli,bir o kadar yakın,bir o kadar da sevgi dolu,riyasız,gerçek dostluklar..Tatlı sohbetler,ciddi memleket meseleleri,ajans yorumları,zaman zaman küçük dedikodular..Mahallenin bekçisi,yoğurtçusu,turşucusu..Bakkal amcamız Osman Çap ve şeker kavanozları…içinden istediğim kadar alabileceğim…!!!Ihlamur,mimoza,leylak,manolya kokularıyla büyüdüm ben..Hanımeli çiçeklerinin ortalarını çıkarıp ballarını tadarak…
Vapur iskelesine yakın,deniz kenarında büyük bir yazlık sinema vardı.Yaz akşamları sık sıkgidilirdi..Hülya Koçyiğit,Türkan Şoray,Ediz Hun,Filiz Akın filmleri…Çivit mavisi boyalı tahta iskemlelerde evden götürülen minderlerle oturup Türk filmi seyredilirdi…Ben o filmlerle,o zaman sevdim sinemayı..Temiz sevdaları o zamanlar öğrendim..Şarkılar,fasıllar,büyük üstadlar…Gazinolar..Büyük Maksim,Bebek Belediye…Ben bu gazinolarda ailemle ve diğer büyüklerimle defalarca Zek Müren’i dinleme fırsatı buldum.Ondan başka,Behiye Aksoy,Gönül Akkor,Sevim Tuna,Gönül Yazar,Emel Sayın hatırımda kalanlar..Bir de Ahmet Özhan…Ben Ortaokula başladığım zaman dedem Kanlıca’da sahilde başka bir ev aldı.Kanlıca’ya taşındık.Ama ben o eski evimizi hiç unutmadım.Uzun yıllar boş durdu.Sonra kiracıları oldu.Sonra da satıldı.Belki de anneannem ilk defa küstü dedeme için için…!!??Artık o günler çok gerilerde kaldı.Asla geri getirilemeyecek güzellikler artık yok.Sade bunları yaşamış olmanın bahtiyarlığı ve anılarıma sahip çıkmanın biraz hüzünlü gururunu taşıyorum.Kendimizi unutabildiğimiz bu günün şartlarında geçmişim benim en büyük yardımcım ve hazinem.Geçmişi olmayanın geleceği olamaz ise ne mutlu bana ki,çok güzel ve çok özel bir geçmiş hatırlıyorum…
Şimdi 48 yaşımdayım..yıllar sonra tekrar Kanlıca sahilinde ki dede evine ailevi sebeplerimden ötürü taşındım.Yıllardır anneannemin yalnız yaşayamayacak kadar yaşlı olduğu ama kendine ait eşyaları,dedemin ruhu ile dolu bu evde şimdi çocuklarımla yaşamak benim için büyük bir şans ve sonsuz bir mutluluk.Gün batarken penceremden Kanlıca’nın eşsiz Boğaz manzarasına bakarken Sezen’de dinliyorum artık…zulada birkaç şişe yakut,yer gök kırmızı diyerekten…!!Ve hayatıma anlam katan,hayatımda beni hep mutlu kılan aileme,özellikle rahmetli dedeme ve Allah ömür versin anneanneme minnet ve sevgilerimi sunuyorum daima…Kucak dolusu….
Ve tabii ki büyük ışıklı radyo…Akşam olunca,anneannemle yukarıya,büyük oturma odasına çıkardık.Cumbada ki camın önünde ki berjer’e önce o oturur sonra beni kucağına alırdı,beş yaşımdaydım..Dedemin işten dönüşünü,vapurdan çıkmasını beklemeye başlardık.Işık yakmazdı o zamanlarda anneannem.Odayı büyük çini sobanın ateşi aydınlatırdı..bir de ışıklı radyomuzun ışığı…O radyodan gelen fasıl nameleri hala kulağımdadır..solo şarkılar,solo türküler,Türkçe sözlü hafif müzikler…Biraz kül biraz duman,açmam açamam söyleyemem,dertleri zevk edindim,geçsin günler haftalar,hastayım yaşıyorum,ben gamlı hazan sense bahar,kader kime şikayet edeyim seni,yok başka yerin lütfu ne yazdan,huysuz ve tatlı kadın…ve daha niceleri..bana hep o zamanlardan ve o kocaman ışıklı radyodan yadigardır…!!Sonra uzaktan fötr şapkası,paltosu,elinde çantası ve mutlaka kucağında birkaç kese kağıdı dolusu erzakla dedem görünürdü.Ve
Siteyi tesadüfen buldum, dolayısiyle yazınızı da. Ama okurken, bugün 55 yaşında olan ben 45-50 yıl önceyi o yazlık sinemada (sahibi Ağaç Ziya idi) izlediğimiz bir film gibi kalbimin en özel köşesinden izledim. Paşabahçe'lilik gururumuzun ve heyecanımızın sonsuza dek sürmesini dilerim.
Ne şanslıymışım ki o tarihlerin,o anlamlı zamanlarında geçmiş çocukluğum..Taş aynalar,konsollar,gül ağacında aslan ayaklı masalar,möbleler,fernozlar,pirinç karyolalar,kadife kaplı berjerler,üzerinde kahve pişen mangallar,çini sobalar,tel dolaplar ve onlara nisbet yaparcasına artık biz varız diyen Amerikan koca saplı buzdolabı,merdaneli çamaşır makinesi.
hiç bir akşam unutmadığı,daha kapıda cebinden çıkarttığı gofretimle gelirdi dedem.Nur içinde yatsın.Vefat ettiği güne kadar,traşsız,kravatsız görmediğim,yüksek sesini duymadığım asil dedem..Mercanda atölyesi vardı dedemin..Torna,tesviye atölyesi..Cumartesi günleri anneannemle giderdik.Dedemle buluşur,Mısır çarşısında alışverişe çıkardık.Buram buram tarih ve baharat kokuları arasında yapılan alışverişler,zevkle,mutlulukla,huzurla…Sonra Atalar mağazasına uğranırdı,mutlaka,benim için muhakkak birşey alınırdı.Ya bir elbise,ya bir etek..O yaşlarda gördük,giydik,kıymet bildik,şımarmadan..Beyoğlu..Benim çocukluğumun bir başka anlamlı yeri..Mevsimine,modasına göre,ihtiyaca göre alınan kumaşlar…Güpürler,jarseler,ipekler,yünlüler..Rum terzimiz Tenye hanım..Ayın belirli günleri eve dikişe gelirdi.Üç,dört gün evde dikiş telaşı olurdu.Alt kattaki mutfağın hemen yanındaki bahçeye bakan odada yaşanırdı bu telaşlar..Odanın ortasında ki aslan ayaklı gül ağacı masanın kadife örtüsü üzerine anneannem kollu Singer makinesini getirir,nazikçe koyardı.Tıkır,tıkır makine sesi sarardı bütün evi.Tayyörler,döpiyesler dikilirdi.O zaman öğrenmiştim tayyörle,döpiyesin farkını.Birgün Tenye hanım herkesle vedalaştı,ağlayarak gitti ve bir daha gelmedi.Anneannem ahretliği Belkıs teyzeye anlatırken duymuştum.Yunanistan’a zorla göndermişler.O zamanki özel komşuluklar..Nezaketli,mesafeli,bir o kadar yakın,bir o kadar da sevgi dolu,riyasız,gerçek dostluklar..Tatlı sohbetler,ciddi memleket meseleleri,ajans yorumları,zaman zaman küçük dedikodular..Mahallenin bekçisi,yoğurtçusu,turşucusu..Bakkal amcamız Osman Çap ve şeker kavanozları…içinden istediğim kadar alabileceğim…!!!Ihlamur,mimoza,leylak,manolya kokularıyla büyüdüm ben..Hanımeli çiçeklerinin ortalarını çıkarıp ballarını tadarak…
Vapur iskelesine yakın,deniz kenarında büyük bir yazlık sinema vardı.Yaz akşamları sık sıkgidilirdi..Hülya Koçyiğit,Türkan Şoray,Ediz Hun,Filiz Akın filmleri…Çivit mavisi boyalı tahta iskemlelerde evden götürülen minderlerle oturup Türk filmi seyredilirdi…Ben o filmlerle,o zaman sevdim sinemayı..Temiz sevdaları o zamanlar öğrendim..Şarkılar,fasıllar,büyük üstadlar…Gazinolar..Büyük Maksim,Bebek Belediye…Ben bu gazinolarda ailemle ve diğer büyüklerimle defalarca Zek Müren’i dinleme fırsatı buldum.Ondan başka,Behiye Aksoy,Gönül Akkor,Sevim Tuna,Gönül Yazar,Emel Sayın hatırımda kalanlar..Bir de Ahmet Özhan…Ben Ortaokula başladığım zaman dedem Kanlıca’da sahilde başka bir ev aldı.Kanlıca’ya taşındık.Ama ben o eski evimizi hiç unutmadım.Uzun yıllar boş durdu.Sonra kiracıları oldu.Sonra da satıldı.Belki de anneannem ilk defa küstü dedeme için için…!!??Artık o günler çok gerilerde kaldı.Asla geri getirilemeyecek güzellikler artık yok.Sade bunları yaşamış olmanın bahtiyarlığı ve anılarıma sahip çıkmanın biraz hüzünlü gururunu taşıyorum.Kendimizi unutabildiğimiz bu günün şartlarında geçmişim benim en büyük yardımcım ve hazinem.Geçmişi olmayanın geleceği olamaz ise ne mutlu bana ki,çok güzel ve çok özel bir geçmiş hatırlıyorum…
Şimdi 48 yaşımdayım..yıllar sonra tekrar Kanlıca sahilinde ki dede evine ailevi sebeplerimden ötürü taşındım.Yıllardır anneannemin yalnız yaşayamayacak kadar yaşlı olduğu ama kendine ait eşyaları,dedemin ruhu ile dolu bu evde şimdi çocuklarımla yaşamak benim için büyük bir şans ve sonsuz bir mutluluk.Gün batarken penceremden Kanlıca’nın eşsiz Boğaz manzarasına bakarken Sezen’de dinliyorum artık…zulada birkaç şişe yakut,yer gök kırmızı diyerekten…!!Ve hayatıma anlam katan,hayatımda beni hep mutlu kılan aileme,özellikle rahmetli dedeme ve Allah ömür versin anneanneme minnet ve sevgilerimi sunuyorum daima…Kucak dolusu….
Ve tabii ki büyük ışıklı radyo…Akşam olunca,anneannemle yukarıya,büyük oturma odasına çıkardık.Cumbada ki camın önünde ki berjer’e önce o oturur sonra beni kucağına alırdı,beş yaşımdaydım..Dedemin işten dönüşünü,vapurdan çıkmasını beklemeye başlardık.Işık yakmazdı o zamanlarda anneannem.Odayı büyük çini sobanın ateşi aydınlatırdı..bir de ışıklı radyomuzun ışığı…O radyodan gelen fasıl nameleri hala kulağımdadır..solo şarkılar,solo türküler,Türkçe sözlü hafif müzikler…Biraz kül biraz duman,açmam açamam söyleyemem,dertleri zevk edindim,geçsin günler haftalar,hastayım yaşıyorum,ben gamlı hazan sense bahar,kader kime şikayet edeyim seni,yok başka yerin lütfu ne yazdan,huysuz ve tatlı kadın…ve daha niceleri..bana hep o zamanlardan ve o kocaman ışıklı radyodan yadigardır…!!Sonra uzaktan fötr şapkası,paltosu,elinde çantası ve mutlaka kucağında birkaç kese kağıdı dolusu erzakla dedem görünürdü.Ve